Türkiye düşmanı Zayed’in kirli misyonu


0
2 shares

İngiliz Kraliyet Akademisi Sundhurst tarafından eğitilen Birleşik Arap Emirlikleri’nin veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in İsrail ile ikili ilişkileri bölgeyi zehirliyor. Akıl hocalığını Amerikalı liberal Yahudilerin yaptığı Zayed, küçük ülkesinde büyük hayaller kuruyor. Arapların Krallığına heveslenen Zayed, İsrail’in kuklası haline geldi. Middleeast eye’de BAE ve İsrail’in müttefiklik ilişkisini ele alan David Hearst, BAE ve İsrail’in ortak düşmanının “İslamcılık = Türkiye ve İran” olduğunu vurgularken, komşularını aptal yerine koyan İsrail’in güvenilmez olduğunu belirterek şu sözleri dile getiriyor: Zayed’in projesi hasta! Tarih gösteriyor ki, İsrail ile birlikte çalışan veya İsrail’i tanıyan her Arap devleti bugün zayıf ve sonuç olarak daha da bölünmüş bir durumda.

Sosyal politik  + “2011 yılında ‘Arap Baharı’ gerçekleşti. Arap ülkelerinde yayılan bu demokrasi özlemi,  Mısır’da askeri müdahale darbe ve iç savaşlar dalgasını başlattı. Arap Baharına katılanların büyük bölümü ya ölü, ya hapishanede ya da sürgündeler.  Mısır’daki ‘Müslüman Kardeşler’ (darbeci)  yönetim tarafından  El Kaide veya  Suriye ve Irak’taki ‘İslam Devleti Grupları’ndan farklı görünmüyor.

Siyasi olarak İslami güçler yüz binlerce kişiyi sokağa çağırabilecek bir potansiyeli olsa da,  Yemen, Tunus ve Mısır’da   rejimi devirmek mümkün değildir. 2013 yılında Muhammed Mursi’nin Mısır Cumhurbaşkanı olarak devrildiği zaman ortaya çıkan karşı devrim tüm öfkesiyle devam ediyor.

Suudi Arabistan’da Muhammed bin Salman, Mısır’da Abdul Fettah el-Sisi, Libya’da Halife Hafter gibi özdeş diktatörlerin hepsi serbest seçimleri küçümser, firavunlar gibi yaşar ve aileleri ve oğulları için hanedanlar yaratırlar. Hepsi iktidara yükselişini finanse eden, silahlandıran veya mentorluk eden bir adama aittir!

Bu adam Mısır’daki darbelerin örgütlenme dehası! Libya’daki iç savaşta önemli bir oyuncu haline geldi. Afrika Boynuzu’nda varlık göstermek için ülkesinin limanlarından faydalanıyor. Suudileri Yemen’deki savaşa itti. Komşusu Katar’a abluka başlatılmasında etkili oldu. ABD Başkanı Donald Trump’ın klanına bilinmeyen bir Suudi Prensi (Muhammed bin Salman) tanıttı.

Bu adam, İsrail dostu, Abu Dabi’nin velahtı Muhamed bin Zayed… Parmağının olmadığı hiçbir iş yok. Nadiren konuşur veya röportaj verir. Bunu yaparken de rahat, sessiz, yumuşakça konuşur. Sanki tehlikeli bir yangını söndürmeye çalışan bir itfaiyeci rolünü takınır.

Zeki bir gözlemci, ABD’nin Ortadoğu’yu örgütlü bir güç olarak nasıl  açıkça parçaladığını görebilir.

İngiliz Kraliyet Akademisi Sandhurst tarafından eğitilen, İngilizce konuşan bu sessiz prensin hedefleri de genişledi.  Zayed, Beyaz Saray’daki kararların nasıl manipule edileceğini çok iyi biliyor. Cehaletlerini, kibirlerini ve kişisel  açgözlülüklerini okuyabiliyor. Rahatsızlık duyduğu  ‘yaklaşan İslamcı tehdidi’ önlemenin maliyeti yüksek olsa da, bunu önlemek için cebindeki parayı ABD’ye akıtmaktan çekinmiyor.

Orta Doğu’nun yeni bir hükümdara ihtiyacı vardı. Bu hükümdar neden Zayed olmasın? Karar vermenin zamanı geldi. Peki görev nedir?  Bu görev, Zayed’in yurt dışındaki en iyi operatörü, ABD büyükelçisi Yousef al-Otaiba tarafından dile getirilmişti.  Otaiba, ABD Başkanı Donald Trump, İsrail’in Batı Yaka’yı ilhakını açıkladığı ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan ettiği sırada Beyaz Saray’ın Ortadoğu odasındaki üç Arap büyükelçiden biriydi.

Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail’in ‘sevgi dolu bir çift’ gib çalıların arkasına saklanmasına gerek yok. BAE’nin İsrail’in Filistin’i işgali ile bir sorunu yok. Abu Dabi’den Ben Gurion Havaalanına Ürdün üzerinden kaybolarak giden uçağın uçuş planlarını gizleme günleri çoktan geçmişte kaldı.

Amerikan asıllı İsrailli milyarder Haim Saban’ın ‘projesi’ kapsamında Amerikalı liberal Yahudilerden İsrail’deki sağcı Yahudilere gelen mesajda ortaya çıktığı gibi, ‘Bölgenin iki askeri, terörizm ve saldırganlık ile ilgili ortak endişeler (!) yaşayan BAE ve İsrail arasında derin ve uzun bir ilişki ile daha yakın ve etkili bir güvenlik işbirliği oluşturulabilir’di.

Büyükelçi Otaiba’nın sarfettiği,  “Bölgedeki en gelişmiş ve çeşitlendirilmiş iki ekonomi olarak, genişletilmiş iş ve finansal bağlar Ortadoğu’da büyümeyi ve istikrarı hızlandırabilir.”  şeklindeki cümleleri, BAE’nin sadece Mısır ve Suudi Arabistan’dan daha güçlü bir orduya sahip olmakla kalmayıp, aynı zamanda Arap dünyasında en güçlü ve çeşitlendirilmiş ekonomiye sahip olduğunu da iddia ediyor. Bunlar küçük bir Körfez şehir devletçiğinin veliaht prensi için övünme sözleri sayılabilir… Ancak ‘Küçük Sparta’nın büyük hedefleri var.

İsrail’in ortağı

BAE, askeri erişimini İsrail’le karşılaştırarak, Suudi ve Mısır ordularındaki müttefiklerini terk ediyor. Ancak bu çok da önemli değil. Önemli olan Muhammed Bin Zayed’in, devletçiğini başka bir İsrail’e dönüştürmek istemesi…

Gerek İsrail gerekse BAE’nin ülke büyüklüğü ve nüfusu küçüktür. Her ikisi de derinden militarize toplumlardır. İsrail’in ‘vatadaş ordusu’ iyi bilinmektedir. Zayed 2018’de 12 ay olan zorunlu askerlik süresini 16 aya çıkardı.  Her iki ülke de sınırlarının çok ötesine ve Afrika’nın kalbine uzanan askeri ve ekonomik bir erişime sahip.

İsrail intikam almak için Entebbe’ye ve tüm dünyaya ulaşabilecek uzun bir kolu olduğunu göstermişse, BAE de uzun kolunu Libya, Türkiye ve Suriye’ye Körfezden  gösterdi.

Her ikisinin de (İsrail ve BAE) Batı çıkarlarına hizmet edebilecek (!) dinamik bir nüfusu var. Ortak Düşmanları da var: İSLAMCILIK= Türkiye ve İran. BAE ve İsrail için en büyük iki bölgesel zorluk sırasıyla Türkiye ve İrandır.

Emirlik Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile karşı karşıya geldi. 2016 yılında FETÖ’cü darbeye teşebbüs ettiler. İdlib’deki ateşkesi kırmak için Beşar Esad’ı destekliyorlar ve Ruslarla birlikte İdlib’deki Türkiye güçlerine karşı çıkıyorlar. BAE,  Libya’da Türk güçleriyle de yüzleşiyor.

Tanımlanamayan (!) bombardıman uçakları Libya’da El Watiya hava üssündeki Türk hava savunma sistemlerine saldırdığında Emirati kraliyet mahkemesinin danışmanı Abdulhalik Abdulla, sosyal medyada ‘Tüm Araplar adına BAE, Türklere bir ders verdi’ paylaşımı yaptı. Daha sonra ise bunu sildi.

Fakat Türk ordusunu ana tehdit olarak gören İsrail’in kendisi arka planda kalıyor.  Mossad’ın başı Yossi Cohen, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’dan diplomatlarla bir Körfez ülkesinin başkentinde yaptığı toplantıda, İsrail’in ‘Türkiye’nin ordusunun İran’dan daha yetenekli olduğunu itiraf ederken,  daha kolay ele geçirelibilir’  olduğunu savundu.  Fakat İsrail’in kendisi Türkiye ile yüzleşemiyor.

Benzer şekilde BAE de, İran’la yüzleşemiyor.  Bölgesel olarak BAE ve İsrail her biri diğerinin sırtını sıvazlayarak bir arada çalışabilirler. Ancak bu, projenin kendisinin istikrarlı veya uzun vadeli olduğu anlamına gelmez. İsrail gerçekten de Filistinlileri sürekli  işgal altında tutmanın kendi çıkarlarına hizmet etmek için Zayed’in egosu ile oynamayı faydalı bulabilir. Ancak İsrail’in milli çıkarları önce gelir. Bu işbirliğinde sadece bir bulldog olabilir ve İsrail’in ise  bu rolü bir Arap ile paylaşma niyeti hiç yok.

Zayed’in misyonundaki ikinci sorun Sünni Arap müttefikeri. Suudier ve Mısır askeri elitleri kendi ulusal ve ticari çıkarlarının acı çektiğini fark ettiklerinde, Zayed’in maceralarına farklı bakmaya başlayacaklar.

Tarih dersleri

Zayed’in projesi hasta! Tarih gösteriyor ki, İsrail ile birlikte çalışan veya İsrail’i tanıyan her Arap devleti bugün zayıf ve sonuç olarak daha da bölünmüş bir durumda. Bu Mısır ve Ürdün için de geçerli. Bir zamanlar kendilerini öncü olarak düşünen diplomatlar barış adına yaptıkları eylemler için şimdi pişman oluyorlar.

İsrail ile diğer Arap ülkelerinden daha yakın çalışan Ürdün, iflasın, kitlesel işsizliğin ve toplumsal çöküşün eşiğinde.

İsrail’i tanıyan El Fetih de aynı soruları soruyor. Neden Oslo’da İsrail’i tanıma hatasını yaptık? Bu ne içindi?

Mahkum bir ittifak

Gerçek şu ki, İsrail ile BAE arasındaki ikili anlaşma bir zorunluluktur. Halkların değil, bireylerin işidir. Zayed’in arazileridir. Kendi milleti değil, kendisidir. Zayed’in misyonu imkansız bir görevdir ve Arap müttefikleri ne kadar erken görürlerse bölgesel savaşı o kadar erken engelleyebilirler.

Zayed-İsrail projesi bölge için zehirlidir. İsrail komşularıyla herhangi bir anlaşmaya varmıyor. Sadece onları aptal yerine koyuyor!

Suriye ve Libya iç savaşlarından önce Türkiye’nin müdahaleci bir dış politikası yoktu. Şimdi var. Benzer şekilde İran’ın askeri erişimi hiçbir zaman Sünni Arap ülkelerinin Şii azınlıklarının ötesine geçmedi.  Mossad Başkanı Yossi Cohen’in bir yıl kadar önce Körfez eyaletinde yaptığı toplantıda kabul ettiği gibi İran, İsrail’in askeri hakimiyetini hiçbir zaman tehdit etmedi!”

Kaynak: Middleast eye


Like it? Share with your friends!

0
2 shares

What's Your Reaction?

Karışık Karışık
0
Karışık
Başarısız Başarısız
0
Başarısız
Haha Haha
0
Haha
Geek Geek
0
Geek
Iyy Iyy
0
Iyy
lol lol
0
lol
Aşk Aşk
0
Aşk
omg omg
0
omg
win win
0
win

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.